Depresyon, yapılan psikolojik değerlendirmeler arasında en sık rastlanan hastalık olarak belirtilmektedir (Ören, Gençdoğan, 2007). Depresyon ilgi kaybı ve zevk alamamanın ön planda olduğu en az iki hafta süren bir dönemi içerir (Köroğlu, 2007). Genel itibari ile isteksizlik, mutsuzluk ve neşesizlik hastalığıdır. Hastalık öncesinde kolayca yapılan işler zor gelir. Kişi daha önce yapabildiği işlerini yapmakta güçlük çeker. Depresyonun tanınması hastanın ifade etmesine göre güçleşebilir. Hasta duygu durumunu nasıl ifade edeceğini bilemeyebilir veya çevresi tarafından küçümseneceğini düşündüğü için bulunduğu durumu bedensel yakınmalarla sunabilir (Mete, 2008). Diğer yandan birçok hasta, göğüste sıkışma, nefes alamama, karıncalanma, baş ağrısı, karın ağrısı gibi şikâyetlerle hastanelere başvurdukları için mide ülseri ve bağırsak tümörü gibi yanlış teşhisler konulabilmektedir (Dinçmen, 1969).
Depresyon her yaş döneminde görülen bir hastalık olmakla birlikte en fazla 25-44 yaşları arasında rastlanmaktadır. Cinsiyet durumlarına bakıldığında kadınlarda erkeklere oranla iki kat daha fazla görülmektedir. (Şendur, 2016). Kadınların daha erken zamanda ve daha fazla belirti getirmelerinin yanında hassas olmaları da depresyonla karşılaşma riskini artırmaktadır (Bilgin, 2013). Depresyon, yaşlılıkta ise en fazla görülen hastalıktır (İlhan, Maral, Kitapçı, Aslan, Çakar, Bumin, 2006). Yaşlılarda en fazla görülen hastalık olmasının sebeplerinden biri de onlara olan sosyal desteğin azalmasıdır (Tamam, Öner, 2001).
Depresyonun ortaya çıkmasında hem genetik faktörler, hem çevre faktörleri, hem de biyolojik faktörler rol almaktadır. Ailesinde depresyon hastası olan bireylerde depresyon görülme riski iki kat daha fazladır (Şendur, 2016). Hipokampus büyüklüğü ile depresyon ilişkisini açıklamayı amaçlayan çalışmalar da vardır. Erişkinlerde üç yıllık izlem araştırmasının sonuçlarına göre küçük hipokampuse sahip olan depresyon hastalarında daha kötü gidişler saptanmıştır (Eker, Eker, 2009). Bireyin sosyoekonomik durumu veya kronik bir hastalığa sahip olması da depresyona sebep olabilmektedir (Ateşçi, Oğuzhanoğlu, Baltalarlı, Karadağ, Özdel, Karagöz 2003). Hormon düzeyindeki değişimler de depresyonun ortaya çıkmasında yer alan sebepler arasındadır. (Tamam, Zeren, 2002). Yapılan araştırmalara göre depresyonun ortaya çıkmasındaki bir diğer sebep merkezi sinir sistemindeki bazı biyojenik aminlerin azalması veya aktivesinin durmasıdır (Şendur, 2016).
Biliş, insanın bilgi edinmesi ve edindiği bilgiyi kullanma sürecine verilen isimdir. Muhakeme, anlama, bellek, algılama, dikkat, problem çözme gibi süreçleri içerir (Budak, 2009). Depresyonda ilk önce etkilenen dikkat ve konsantrasyon süreçleridir. Depresyondaki birey dikkatini toplamakta ve bir şeye odaklanmakta güçlük çeker. Kişi bu sebeplerden dolayı okuduğu gazeteden, izlediği bir programdan yeterli verimi alamaz. Aynı zamanda işyerinde yeterli performansı göstermede güçlük çeker. Çünkü başladığı işi bitirebilmesi için dikkat ve odaklanmaya ihtiyacı vardır (Acar, 2013). Yaşanan dikkat ve odaklanma sorunu neticesinde öğrenme yeterli düzeyde gerçekleşmez (Karabekiroğlu, Kımzal, Berkem, 2005).
Depresyonun bilişsel süreçlere etkisi üzerine yapılan araştırmada, depresyonun şiddetine göre görsel belleğin, dikkatin ve sözel belleğin etkilendiği görülmüştür. Aynı zamanda depresyon şiddeti ile bilişsel bozulmalar arasında ilişki olduğu görülmüştür (Karabekiroğlu ve ark. 2005). Görülen bir diğer bilişsel bozukluk unutkanlıktır. Unutkanlık yine dikkatini toparlayamaması ile bağlantılıdır. Unutulan birçok şeyin daha sonra hatırlandığı ifade edilmektedir ( Acar, 2013).
Sonuç olarak depresyon her geçen gün artış gösteren bir hastalıktır. Dünya Sağlık Örgütüne göre depresyon gelecekte en yaygın görülen kalp hastalığından sonra ikinci sırada yer alacaktır (Kaya, 2007). Depresyonda yer alan bilişsel bozukluklar her yaş grubunda farklılık gösterir. Yetişkinlerde özellikle masa başı işinde çalışanlarda problemler oluşturmasının yanında, öğrencilerde ders başarısının düşmesine sebep olmaktadır (Acar 2013). Yaşlılarda ise hatırlayamamanın ön planda olduğu bir sonuç kendini göstermektedir (Köroğlu 2007).
Dünya Sağlık Örgütüne göre dünya genelinde yaklaşık 350 milyon depresyon tanısı almış kişilerin bulunduğunu, bu kişilerin okul, iş, sosyal yaşamlarında problemler yaşadığını ve intihar olaylarının yaşandığı belirtilmektedir (Savrun 1999). Yapılan bir diğer araştırmaya göre ise kişide meydana gelen ani sinirlenmeler ve öfkelenmeler kişide hiçbir şeye layık olmadığı fikrini geliştirmektedir. Sonucunda bireyde intihar fikirleri gelişebilir (Acar, 2013). Özellikle sıkıntının arttığı ve intiharların en fazla görüldüğü vakit sabah saat 03-06 arasıdır. Dolayısıyla depresyon hastalarının sabah 03.00-06.00 arasını uykuda geçirmesine dikkat etmek gerekmektedir (Dinçmen, 1969).
Atlas Üniversitesi Medicine Hospital
Uzman Klinik Psikolog Şenay Dayan
KAYNAKÇA
Acar, B. (2013). Depresyon, Adeda, İstanbul.
Ateşçi F, Oğuzhanoğlu N, Baltalarlı B, Karadağ F, Özdel O, Karagöz N. (2003). ‘‘ Kanser Hastalarında Psikiyatrik Bozukluklar ve İlişkili Etmenler, Türk Psikiyatri Dergisi, 14(2):145-152.
Budak, S. (2009). Psikoloji Sözlüğü, Bilim ve Sanat Yayınları, Ankara.
Bilgin, A. (2013). Depresif Semptomatolojinin Hızlı Envanteri’nin Geçerlik ve Güvenirlik Çalışması, Uzmanlık Tezi, İzmir.
Eker Ç, Eker, D. (2009). ‘‘Depresyon Patofizyolojisinde Hippokampusün Rolü’’, Psikiyatride Güncel Yaklaşımlar, 1(1):11-21
İlhan M, Maral I, Kitapçı M, Aslan S, Çakır N, Bumin, A. (2006). ‘‘ Yaşlılarda Depresif Belirtiler ve Bilişsel Bozukluğu Etkileyebilecek Etkenler’’ Klinik psikiyatri 9:117-184.
Karabekiroğlu K, Gımzal A, Berkem M. (2005). ‘‘Psikiyatrik Bozukluklarda Bellek Sorunları’’Anadolu Psikiyatri Dergisi, 6:188-196.
Kırlı, S. (2013). Depresyon Üzerine Düşünceler -l, İstanbul Medikal Sağlık ve Yayıncılık, İstanbul. Köroğlu, E. (2007). Ruhsal Bozuklukların
Tanısal ve Sayımsal Elkitabı, Hekimler Yayınlar Birliği, Ankara.
Mete, H. (2008) .‘‘Kronik Hastalık ve Depresyon’’ Klinik Psikiyatri, 11(Ek 3), 3-18.
Ören N, Gençdoğan B. (2007).‘‘Lise Öğrencilerinin Depresyon Düzeylerinin Bazı Değişkenlere Göre İncelenmesi’’ Kastamonu Eğitim Dergisi, 15(1).
Özerdoğan N, Sayıner F, Köşegeroğlu N, Ünsal A. (2009).‘‘ 40-65 Yaş Grubu Kadınlarda Cinsel Fonksiyon Bozukluğu Prevalansı, Depresyon ve diğer İlişkili Faktörler’’ Maltepe Üniversitesi Hemşirelik Bilim ve Sanatı Dergisi, 2(2).
Özpoyraz, N. (2002) ‘‘Depresyonda Nöranatomik Bağlantılar’’ Klinik Psikiyatri, Ek 4, 67-68 Savrun, M. (1999). ‘‘ Depresyon Tanımı ve Epidemiyolojisi’’ İstanbul Üniversitesi, Cerrahpaşa Tıp Fakültesi sürekli Tıp Eğitimi Etkinlikleri, İstanbul, 11-17.
Şendur, İ. (2016). Majör Depresyon Bozukluğu Olan Hastalarda H-MRS Yöntemi ile Prefrontal Korteks Nörokimyasal Metabolit Düzeyleri, Uzmanlık Tezi, Denizli.
Tamam L, Öner S (2001). ‘‘Yaşlılık Çağı Depresyonları’’ Demans Dergisi, 1:50-60.
Tamam L, Zeren T. (2002). ‘‘Depresyonda Serotonerjik Düzenekler’’, Klinik Psikiyatri, Ek 4: 11-18.